Tarih: 04.10.2025 16:19

Yarım Kalan Cumhuriyet Ve Kurucu İktidar Örgütü Olarak CHP

Facebook Twitter Linked-in

Kongreler sonrası açıklama yapan Tarihçi Yazar Av. Erkan KARAGÖZ, Türkiye Cumhuriyeti deneyiminin engebesiz olarak ilerlemediği, birçok iç ve dış yönlendirmeli müdahalelerle akamete uğratılmaya çalışıldığını yaşayarak görmekteyiz. Bütün olumsuz koşullara rağmen neredeyse yüz yıldır bu güçlere karşı bir direnç gösterilmektedir. CHP de bu direnç noktasının merkezindedir. 

İŞTE TARİHÇİ YAZAR AV. ERKAN KARAGÖZ'ÜN TARİHİ AÇIKLAMASI.

CHP'nin bayrağında yer alan altı ok'u bu açıdan değerlendirmekte yarar vardır. 

Aslında altı ok altı temel ilkeyi değil, temel ilke haline gelmesi için parti tarafından konulan hedefleri göstermektedir. Yani tamamlanmamış, tamamlanmayı bekleyen bir süreci temsil etmektedir.

 Denilebilir ki Mustafa Kemal Hareketi bu yüzden henüz felsefi -siyasal sürecini tamamlayamamış bir süreçtir. 

Kurulmaya çalışılan cumhuriyet rejimi parlamentonun tutucu yapısı nedeniyle güçlü bir sağlam temel oluşturmakta zorlanmıştır 

1927 yılında parti yönetimi tarafından dört temel hedefi gösteren bir afişte Cumhuriyetçilik, Halkçılık, Laiklik Ve Milliyetçilik tanzim edilmiştir. 

Bu ana hedefler aslında var olan mülkiyet sisteminden kaynaklanan düşünsel bağnazlıklara karşı yapılmasını gereken mücadele hedeflerini göstermektedir. 

Mustafa Kemal Hareketi gerek kuruluşun örgütlenme süreci ve gerekse kurtuluş savaşıyla birlikte kaçınılmaz olarak geniş bir sosyolojik tabana oturtulmak zorundaydı. Bu nedenle farklı bir milliyetçilik anlayışıyla Anadolu'da var olan renkleri bir arada tutmayı amaçlayan Halkçılık ilkelerini ve aynı zamanda gerici dinci çevrelerin devrimin hedeflerine ulaşmasını istemeyen direncinin kırılması için toplumu dönüştürmenin temel aracı olarak da laikliği hayata geçirmeye çalışmıştır. Hareket bunları, bu amaçları tam olarak gerçekleştirdiğinde bir siyasal düşünce akımı, bir ideolojik düşünce olarak Dünya siyasi tarihinde yerini alabilecekti.

Ne var ki topluma benimsetilmeye çalışılan bu anlayışlar karşısında ciddi bir direnç söz konusu idi. 

Gerici ve tutucu unsurlarca kitleler cumhuriyetçi hedeflerden ve kazanımlardan uzak tutulmaya, dahası ona düşman hale getirilmeye çalışılmış, cumhuriyetçi hedeflerle kitleler arasına duvar örülmüştür. 

1931'li yıllarda bu hedeflere Devletçilik Ve Devrimcilik ilkesinin de eklenmesinin temel nedeni giderek büyüyen karşı-Devrimci, anti laik ve dar milliyetçi-etnik milliyetçilik gruplaşmaların çoğalması ve aynı şekilde cumhuriyetin ana hedeflerine ulaşmasında toprak mülkiyeti rejiminin direnç noktalarından biri olduğu, toprakta büyük mülkiyet sahibi ağaların, toprak beylerinin ciddi bir direnç göstermesidir.

 Özellikle sanayi alt yapısı olmaksızın bu hedeflerinin hiç birisine ulaşılamayacağı da açıktı. Bu nedenle bu amaçlar doğrultusunda bu çevrelerle; toprak ağalığı ile mücadele etmenin ve ekonomik üstünlüğün kurucu güçlerin eline geçmesini sağlayabilecek biricik yol olan devlet mülkiyetinde bir sanayileşmenin adımlarının da atılmasının zorunlu olduğu kanaatine varılmıştır. Ancak, günümüze geldiğimizde verilen bütün mücadelelere rağmen bu hedeflere ulaşmak mümkün olmadığı gibi bugün görüldüğü üzere gerici- karşı devrimci çevrelerin 100 yıla yakın bir süredir ilmek ilmek ördükleri stratejinin ülkedeki rejimi tehlikeye düşürecek boyutlara ulaştığı açıktır. 

Konu tüm ülke siyasal sathı olunca verilecek mücadelenin içinde ve belki de nicelik olarak yapısında CHP'nin olmazsa olmaz bir yerinin olduğunu vurgulamak isterim. Ancak çok uzun bir zamandan beri olduğu gibi, bu gün de Partinin ne yapması gerektiği konusunda kafaların karışık olduğu anlaşılmaktadır. Parti içerisinde egemen olan düşüncelerin bu hedeften saptığını düşünüyorum.

 Bu nedenle öncelikle bu sapmanın ne olduğunun üzerinde durmak gerekmektedir. Türkiye Cumhuriyetinin ana kurucu iktidar organı olan CHP'nin içindeki ağırlıklı eğilimin partinin başarısını sadece parlamento başarıları veya başarısızlıkları ekseninde ele almak olduğu açıktır. 

Oysa CHP'nin verdiği mücadelenin parlamentoda aritmetik çoğunluğu elde etmek için yürütülen bir siyasal iktidar mücadelesi olmasının çok daha ötesinde, kurucu iktidar misyonunu sürdürmesi, bunun öne çıkartması olması gerekmektedir.

 Daha net bir söyleyişle CHP'nin tarihsel nedenlerle yürütmesi gereken ikili görevi vardır; birinci görev yarım kalan cumhuriyetçi devrimin kapatılan önünü açmak, ikincil görevi de parlamenter sistem içerisinde mücadelesini vermektir. 

Bu birincil görev önemli ölçüde tavsamış ve hatta ikinci plana atılmıştır. Bu kurucu iktidar misyonunun verdiği/vereceği mücadele çok zorlu olup, uzun erimde sonuç elde edilebilecek bir mücadeledir.

 Çok ana hatlarıyla açıklamam gerekirse kuruluş mücadelesinin başlamasıyla birlikte karşıdevrimci süreç aradan geçen yüz yıl içerisinde devrim kazanımlarının önünü kesmek için kitlelerle CHP arasında kalın bir duvar örmeyi başarmıştır.

 Bu gerici süreç işbirlikçi, cumhuriyet karşıtı iş adamları, toprak ağaları ve tarikat çevreleri tarafından, rantiyelerin aktif desteğiyle adım adım örülmüş bir karşı-devrim sürecidir. Özellikle sosyal devletin oluşumunun önünü kesecek şekilde yoksul sınıf ve kitleler tarikatlar ve iktidarlar eliyle sadakaya muhtaç ve bağımlı hale getirilmiş ve bu yolla tarikatlar ve iktidarlar eliyle cumhuriyetin şah damarı olan laikliğe karşı duyarsız ve hatta dirençli, karşıt bir kitle kültürü egemen hale getirilmiş, bu yolda oldukça da ciddi adımlar atılmıştır. 

Genel kanının dışında, Partinin 2023'teki son strateji değişikliğinin bu anlamda oldukça önemli bir adım olduğunu, oluşturulan karşı- devrimci kabuk üzerinde önemli bir gedik açtığını dikkate almak zorundayız. 

Partinin yönetim kadrosunun genel seçimlere değin çizdiği, takip ettiği yolun bu karşı-devrimci kabuğu kırmak konusunda atılmış çok önemli adımlardan biri olduğu söylenebilir.

Diğer taraftan demokrat ve Sosyalist parti ve çevrelerin de bu anlayışa doğrudan karşı çıkmamış olmasının ve hatta bu sürece olumlu katkısının olduğu açıktır. 

Ancak ne yazık ki cumhuriyetçi kamuoyunun çoğunluğu hala daha bunlardan habersiz bir biçimde meseleyi, "biz ne diye Sağcılara vekillik verdik, Altılı masa yanlıştı," türünden söylemleri tekrarlamaktan öte bir şey yapmadıkları gibi hiçbir şeyin de farkında değildir. Mücadelenin siyasal iktidarı aritmetik olarak ele geçirip iktidar olup olmamaktan ibaret olduğu sanılmaktadır. 

O nedenle gerek bu ilişkilerin, gerekse helalleşmenin ve Sağ cenahta olan isimlerin kurduğu partilere hak etmedikleri vekilliklerin verilmesinin dahi, Sağcı tabandaki cumhuriyetçi güçlere güvensizliğin öncelikle de önyargının kırılmasında önemli bir rolü olduğu görmek; bu atılan adımı yelpazenin en Sağ'ından en Sol'una kadar duyarlı siyasal güçlere ulaşma çabası olarak değerlendirmek gerekmektedir. Sonuç olarak kurucu iktidar organı olan partinin yönetim kadrosunun genel seçimlere değin çizdiği, takip ettiği bu taktiğin bu kabuğu kırmak konusunda atılmış çok önemli adımlardan biri olduğunu görmek gerekir. 

Parti yönetim ve kadrolarının bunun cumhuriyetin yarım kalan ilkelerinin hayata geçirilmesi sürecine katkısı yanında yürütme erki için verilen mücadelenin de ana gövdesi olduğunu görmeleri ve parti stratejisini buna göre geliştirmeleri gerektiği kanısındayım.

Birçok gazetecinin, siyasal analistin ekranlara çıkıp Altılı Masa oluşumunun ve onun getirdiği siyasal ortamın eleştirisini yaparken, " Bir araya getirdi de ne oldu? "Seçilenlerin önemli bir bölümü Erdoğan iktidarına destek çıktı, onun partisine iltihak etti," diye eleştirilerini sıraladıkları hepimizin malumudur. 

Böyle düşünen çevrelerin ki oldukça fazladır, meseleyi mecliste milletvekili olmakla meclis çoğunluğu sağlayarak hükümet kurmak olarak gördükleri açıktır. Bu anlayış sahiplerinin birçoğu, bu hareketle kalıcı olarak kabuğu çatlatılmış Sağ statükonun kapsama alanı, kitlesel tabanı içerisine girilmediği sürece cumhuriyet karşıtı, bağnaz tabanın çözülmeyeceğinin farkında değillerdir. 

Yaşayarak görmeden, bunu bir kez daha denemeden anlayacakları da şüphelidir. Dağılmayla sonuçlanan Altılı Masa deneyimine yeniden dönersek: Belirtmek gerekir ki aslında bu dağılma kaçınılmaz bir sondu. Çünkü böyle olması yukarıda izah ettiğim üzere işin doğası, siyasası gereğidir. 

Siyasi çalışmalar yürütülen partiler arasında ittifaklar, işbirlikleri yapılması doğaldır. Sol parti ve çevreler bazen yeri geldiğinde çağdaşlaşmaya, demokratikleşmeye ilgisiz kalan, ancak düşmanlık beslemeyen parti ve çevrelerle birliktelikler, yol arkadaşlıkları yapabilir ve yapmalıdır da ancak bu işbirlikleri güncel siyasal olaylarla bağlı olarak değişkendirler ve olmazsa olmaz da değildir. Her ne kadar bu böyleyse de Türkiye'de durum farklılıklar göstermektedir. 

Sağ parti ve çevreler çoğunlukla Sol'da duran partilerle özellikle CHP'yle bir araya gelmekten uzun yıllar boyunca uzak durmuşlardır. 

Bir kez daha belirtmekte yarar vardır; Günümüz Türkiye'sindeki "Sağ'cı" anlayış demokratik değerleri ve cumhuriyeti kabullenen ancak daha tutucu olanların oluşturduğu bir kavram değildir. 

Bu anlayış, cumhuriyet süreci içerisinde ortaya çıkan bir anlayış değildir. Tersine Osmanlı döneminin ilerlemeye karşıt güç ve çevrelerinin siyasal değerlerinden beslenmektedir. O geleneğin devamından başka bir şey değildir.

 Bunun başka türlü olması da beklenmemelidir. Yani temelinde cumhuriyet düşüncesine yabancı, laikliği gizliden gizliye de olsa –günümüzde açık açık– sorgulayan, hak ve özgürlükler konusunda geçmişten gelen refleksleri ve kökleri olan ve bundan etkilenmesi kaçınılmaz olan bir anlayışın –farkında olarak ya da olmayarak -bu davranış tarzını terk etmesi en azından kısa sürede- beklenmemelidir.

 Çünkü Türkiye'deki Sağ cumhuriyetçi hareketten daha eski, kökleri olan ve genişlemeye müsait bir tabana sahiptir. Gelenekselci taban kültürüyle donanımlı, kuruluş ve kurtuluş kadroları içerisinde de yer alan askeri ve dini şef ve kanaat önderlerinin, unsurların kuruluş sürecinde, Birinci ve özelikle de İkinci Meclis'te gösterdikleri direnç bilinmektedir.

 Dünyada birçok Sağ oluşumun aksine Türkiye'de Sağ aslında Osmanlı'dan beri süregelen Osmanlı statükosunun korunmasından yana olan ve tam da bu nedenle çağdaş temelleri olmayan bir yapılanmanın devamıdır. Bu çevrelerin Anadolu'daki kurtuluş ve kuruluşun örgütlenmesi sürecinde yer almasının nedenleri dinsel saiklerle açıklanabilir. 

Bu saik siyasal bir kurtuluştan çok dinsel egemenliğin ortadan kaldırılması, ülkenin işgali halinde inancın varlığının baskı altına alınması, başka bir dinsel kültürün egemenliği altına girilmesi korkusudur. 

Yeni bir ülke, cumhuriyet oluşturulması fikri bu hareketin içinde oldukça zayıftır diyebiliriz.

 2. Meclis'te bu farklılıklar çok daha belirgin olarak ortaya çıkmıştır. Böyle olunca da bu çevrelerle yol alabilmek siyasal hedeflerde çeşitli yumuşatmalarla, yeni kurumların dile getirilmemesiyle sağlanabilmiştir. 

Gösterilen bu direnç nedeniyle Laiklik, Demokratiklik, Kadın Hakları gibi kazanımların örgütlenmesi, topluma benimsetilmesi zaman almıştır; daha doğru bir söyleyişle zamana yayılmıştır. Batılı ülkelerde Sağ ve Sol saflaşması, üretim sürecine ilişkin yaklaşımların, görüşlerin farklılaşmasından kaynaklanırken bizdeki Sağ, imparatorluk döneminden gelen Osmanlı yanlısı çevre ve kişilerin eski statünün sürdürücüleri olarak kendilerini konumlandırmış olarak ortaya çıkmıştır. 

Yani Türkiye'de Sağ, ortada yeni cumhuriyet yokken dahi var olan, varlığını sürdüren, padişaha itaat ve onun değerlerine biat etme kültürünün ta kendisidir.

 CHP ye gelince o da gerçek misyonu olan kurucu iktidar örgütü olma misyonunu zamanla unutmuş, mücadeleyi meclis seçimlerinde daha fazla oy alma mücadelesiyle sınırlamış, kimi hallerde de iktidara ortak olmak için aslında CHP ile koalisyon kurmaya hiç de hevesli olmayan "Sağ " partilerle işbirlikleri oluşturmaya çalışmıştır. Denilebilir ki bu girişimlerin çoğu başarısızlıkla sonuçlanmış, kimi çevreler tarafından engellenmiştir.      

Bu kısır döngü bir eğilim haline gelmiş durumdadır. Oysa kurucu iktidar örgütü misyonuna sahip olan bir partinin, yarım kalan kurucu iradenin hedeflediği rejimin kazanımlarını koruması, daha doğrusu güçlendirilerek gelişmesini sağlamak için mücadele verirken gerici, karşı-devrimci güçlerin başlatmış olduğu rejimi ortadan kaldırmaya, çağdaş demokratik değerlerinden geriye döndürmeye, örneğin laikliğin kazanımlarını ortadan kaldırma kalkışmasına karşı yürüttüğü mücadelede kendi Sol'undaki siyasal, sosyal parti ve çevrelerle birlikte hareket etmesi zorunluluktan da öte, olmazsa olmaz'dır. 

Sağ'ın bütün kuşatmalarına rağmen seçim öncesinde izlenen bir taktikle 14 Mayıs 2023 de %48 oy oranına ulaşılması, yüz yıla yakın bir zamandır tarikatların, tekkelerin, din simsarlarının etkisinden kurtulmayı başaramamış siyasetçilerin oluşturduğu Sağ atmosfere rağmen onların şu veya bu biçimde etkisi altında kalmış olan potansiyel tabanlarındaki cumhuriyet, laiklik ve hak ve özgürlüklere karşı oluşturulan geleneksel direncin kırılmış olması bakımından oldukça önemlidir. 

Bu durum taktiğin Sağ, tutucu tabanı muhafaza eden kabukta önemli çatlaklar oluşmasını sağlandığını göstermektedir. Diğer bir deyişle CHP yerel seçimlerde Altılı Masa ile oluşan ve gelişen atmosferin ve onu tamamlayan girişimlerin ekmeğini yemiştir o kadar.

Bu güne değin Sol, Sosyal Demokrat ve Sosyalistlerin nüfuz edemedikleri bir taban üzerinde oluşturulmuş tarihsel –geleneksel önyargının duvarları çözülmüştür artık. Bunda salt CHP'nin değil ona her türlü desteği sunan Sosyalistlerin ve o güne kadar bir kenarda durmayı yeğleyen, kendine amaç edindiği bir hedef doğrultusunda çok bir şey yapmayı düşünmeyen ama bu oluşumun etkisiyle harekete geçen siyasal çevrelerin, tek tek bireylerin çabalarının da çok önemli bir katkısı olduğunu söylemek gerekiyor. Elbette ki bu daha işin başlangıcıdır.

 Çünkü asıl büyük ve zorlu mücadele daha yeni başlamaktadır. Kitleleri etkileme konusunda CHP'nin bir kurum olarak önemli bir yerinin olduğunu söylemek isterim. Bu etkilemenin sürmesi yukarıda sözünü ettiğim Sol-Sosyalist güçleri de dışlamayan onların önünü kesmeyen politikalarla mümkündür. Bu konuyu kapamadan önce, söylemeliyim ki, 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde kazanılan başarıların yeni mürettebatın ve Kaptan'ın marifeti olduğunu düşünmek de oldukça yanıltıcıdır. 

Türkiye siyasal tarihinde ilk kez izlenen bir yöntemle kökleri tarihe dayanan Sağ çevrelerin günümüzdeki kimi uzantılarının aslında son Cumhurbaşkanı seçimleri öncesinde oluşturulan 6'lı Masa'nın çevresinde bir araya getirilmesi başarısı sağlanarak sürecin sonuna, yani finale yaklaşıldığında, bu sürecin cumhuriyetçi Sol'un kazanımlarının artıracağını gören ve bence Türkiye'yi şekillendirmeye çalışan dış akıl, Altılı Masa'yı bozmakta tereddüt etmemiştir. Bunda başarılı olmuşlarsa da Sol'un Altılı Masa ile elde edilmesini murat ettiği şeyi engellemekte geç kalmış, Sağ tabanın çözülmesi, işlenebilir kıvama, üzerinde siyaset yapılabilir hale gelmesinin maddi ve manevi koşulları oluşmuştur. 

CHP'ye gelince: tarihsel ve sosyal nedenlerle salt parlamenter faaliyetlerde bulunan siyasal bir parti olarak değil, kurucu iktidar örgütü olarak bu gün unutulan bir misyonun temsilcisi olan bir yapılanma olarak da görülmelidir. CHP'yi salt siyasal iktidara talip bir parti olarak gören mücadele anlayışının terkedilmesi gerekmektedir. Kitlelere seçimden seçime özgürlükler vaat ederek iktidar olmaya çalışmanın kitleleri kazanmada kalıcı bir hedef olmadığı açıktır. Başta da belirttiğim gibi CHP öncelikle bir kurucu iktidar örgütüdür, böyle bir misyonu vardır. Bu misyonu öne çıkartarak çalışmaları sürdürmek çok önemlidir. 

BİR ÖNERİ: ŞURALAŞMA-KONGRELEŞME SÜRECİ. 

Baştan söylemeliyim ki ülkede çağdaş demokratik bir ortamı sağlayabilmenin yolu yeniden Şuralaşma- kongreleşme sürecinin hayata geçirilmeye başlamasıyla mümkündür. Bu çalışmada bu yaklaşımımı ele almaya gerekçelendirmeye çalışacağım.

 Öyleyse ne yapılmalıdır? Tıpkı 1919'da Samsun'dan başlayıp Erzurum, Sivas kongreleri ile ete kemiğe bürünen ve Anadolu'da yeni bir devletin kurulmasının temel adımlarından olan Şuralaşma- Kongreleşme sürecinin bir benzerinin yeniden hayata geçirilmesi gerektiği kanısındayım.

 O sürecin en önemli eksikliği ve bugünkü tablonun ortaya çıkmasının nedeni Güneybatı Kafkasya'da ve Doğu Anadolu'nun kimi kentlerinde Şuralar-yerel meclisler- oluşturan siyasal çevrelerin daha Erzurum kongresinden başlayarak ısrarla kuruluş sürecinin dışına itilmesidir. Diğer bir deyişle Sol damarın önünün kesilmiş olmasıdır. 

Belirtmek gerekir ki bu gün böyle bir girişimin başarılı ve kalıcı olabilmesi için her şeyden önce yaşanan tarihsel geçmişte Erzurum kongresiyle başlayan ve giderek kemikleşen Sol-Sosyalist unsurları tasfiye eden bu anlayışın terk edilmesi, CHP'nin bu anlayışta hemfikir olan Sol çevrelerle birlikte hareket etmesi gerekmektedir. 

Tıpkı yüz yıl öncesindeki deneyim gibi kuruluş sürecini yeniden başlatmak gerekiyor. Anadolu'nun en az dokuz bölgesinde, yedi coğrafi bölge ve siyasal, sosyal gelişkinlik düzeyi yüksek, sanayii kuruluşlarının yoğunlaştığı bölgeler ayrı ayrı ele alınarak bu bölgelerde tıpkı Kuruluş örgütlenmesindeki model benzeri yerel meclisler düzenleyerek bütün yurt sathına yayılması, bu yerel kongrelerde alınan kararların raporlar haline getirilmesi zorunludur.

 Peki, bu Şuralaşma sürecinin amacı nedir? Diye sorulacaktır.

 Söz konusu yerel meclislere parti ve düşünce ayrımı yapılmadan en geniş katılımların sağlanması amaçlanmalıdır. Partinin ön plana çıktığı bir örgütlenme modelinden çok ana hedeflerin şekillendirdiği gerekirse farklı örgütlenmelerin bir araya gelmesi temelinde bir anlayış benimsenmelidir. Bu yerel meclislerde Sosyal Devletçilik, laiklik, Siyasal ve sosyal hak ve özgürlükler, eşit yurttaşlık konularının… Geniş halk kitlelerinin kuruluş ve temsilcilerince tartışılması gerekmektedir. 

Tartışmaların bir kaosa dönmemesi için katılımcı grup ve çevrelerin kendi yapılanmaları içerisinde hazırladıkları bir ön deklarasyonun kongre yürütücü kuruluna temsil edilmesinde yarar vardır. Bu o grubun dile getireceği görüşler konusunda kendi kitlesinin desteğini alacağı bir metin olması açısından önemlidir.

 Yapılacak tartışmalar sonucunda ortaya çıkan metinle birlikte yerel kongrelerin seçtiği toplumsal ve sektörel bazda çevrelerin, sendikaların, çevre ve meslek derneklerinin… 

Kongrelere katılan Sol, Sosyalist parti ve çevrelerin ve ayrıca örgütsel, tarikat bağlantısı olmayan çevrelerden birer temsilcisinin oluşturduğu delegelerle Ankara'da veya İstanbul'da büyük kongrenin toplanması gerekiyor.

 Toplanacak bu büyük kongrede ortaklaşılan konularda yerel kongrelerde belirlenen eğilimlerin üzerinde durularak varılan ortak metin hazırlanmalı, bir yol haritası hazırlanmalı ve kamuoyuyla paylaşılmalı ve bu doğrultuda bütün ülke sathında ajitasyon ve propaganda ve 'kolektif dayanışma' çalışmaları yürütülmelidir. Bu çalışmalarda CHP ve bu konuda yeterli örgütlülüğe sahip Sosyalist siyasal çevreler koordinasyon işini üstlenmelidir. Ana kongrede ortaya çıkacak fikirler taban örgütlenmelerden başlayarak kitle içerisinde yaygınlaştırılmalıdır. Elbette bu süreç birkaç aylık bir çalışma sonunda nihayetlenen bir süreç olmamalıdır ve bir defaya mahsus bir süreç değildir. 

Tekrarlanmalı; özellikle katılımcı çeşitliliği ve değişkenliği göz önünde tutulmalıdır. Bu siyasal partilerin seçimlere ilişkin çalışmalarından bağımsız, partiler-üstü bir kitle çalışması olmalıdır. Bu uzun erimli ve süreli bir çalışma olması lazımdır. Çünkü artık önümüzdeki süreç seçimlerle yönetimi ele geçirmenin de ötesinde bir anlam ifade etmektedir. Cumhuriyete karşı final vuruşuna hazırlanan anlayışın önünün alınması ancak bununla mümkündür.

 Siyaset Kurulu düzen içerisinde sayılarla ilgilenir, oy sayısı, milletvekili sayısı, parlamento çoğunluğu siyasal yürütmeyi ele geçirme sayısı… 

Uzar da gider. Kısacası siyaset aritmetiktir. Oysa kuruluş sürecinin tamamlanmasının gerekleri matematiktir. İkisi aynı şey değildir ve genellikle de aynı zamanda bir arada olmazlar. Ancak bizdeki gibi siyasal, sosyal, iktisadal hedeflerine ulaşamadan gün be gün gerileyen ülkelerde mevzii kaybı yaşayan, çağdaş, demokratik hedefleri tamamlamaya çalışırken sürekli geriye çekilen ülkelerde kurucu iktidarın hedeflerini gerçekleştirmek için verilen mücadele matematiktir bu nedenledir ki yürütülen kitle çalışmaları her iki süreci de bir arada sürdürmek zorundadır. 3.7.2025

Mahir KÜPELİ/İstanbul/Siyasal Birikim

 

 




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —