İki aydır Ardahan’dayım. Haftalardır büyükbaş hayvancılık bölgesi, dünyanın en zengin kır çiçeği florasına sahip Kuzeydoğu Anadolu’da köylümüzün geçim kaynağı, ülkemizin süt ürünleri ve et deposu olabilecek yaylalarda Şap hastalığı hayvanlarımızı kırıp geçiriyor. Süt üretimi düştü, hastalığın yayıldığı köylerde halk çok zor durumda. Bugüne kadar bir tek kamu görevlisinin köylere gidip hastalıkla ilgili koruyucu önlemler konusunda bilgi verdiğini, köylüye yol yöntem gösterdiğini duymadım. Hayvanı hastalanan köylü özel veterinerlere başvurmak zorunda kalıyor. Koruyucu sağlık önlemleri ve halkı bilinçlendirme konusunda en küçük bir çaba yok.
Öyle bir düzen kuruldu ki, her şey birileri için fırsata dönüştürülmeye çalışılıyor. Her şeyin başı, yandaşların öne çıkacağı ihalelere bağlanıyor; orman yanıyorsa uçak kirala, saman bittiyse, ayçiçek yağı üretimi düştüyse aracı kullan dışarıdan ithal et, gemicikler kazansın, aradaki bezirgânlar köşe dönsün…
Yeter artık, yalnızca ticaret erbabının ve fırsat kollayanın kazandığı, çalışanın ve üretenin hep kaybettiği, ülkenin güzelim ormanlarının yanıp kül olduğu, otomobil pencerelerinden yanan sigaraların, çöplerin yollara, orman kenarlarına atıldığı, subaşlarının, nehir ve deniz kıyılarının, piknik alanlarının kirli atıklarla dolduğu, kimsenin başkasına saygı göstermediği, bu ahlâk düşkünlüğüne son verelim.
Cumhuriyet sonrası ülke sağlık bakımdan çok zor durumdayken, veremden trahoma, sıtmaya, lepraya hastalıklar insanlarımızı kırıp geçirirken, bebek ölüm oranları %60lar gibi korkunç rakamlarda gezerken, Köy Enstitüleri sağlık kollarında yetişmiş yalnızca 1599 sağlık memurunun kimi atlı, kimi yayan köylere dağılması ile 1947 yılından başlayarak hastalık ve salgın hastalıklardan ölüm oranları hızla düşmüş, ülkeyi o zaman yöneten bezirgân anlayışın ilk yaptığı işlerden biri 1951 yılında bu sağlık kollarını kapatmak olmuştu. Böylesine yüz akı bir örnek ortadayken ve tüm dünya o yıllarda Türkiye’de Köy Enstitüleri aracılığıyla yapılan çalışmaları övgüyle anarken biz hâlâ aracıyı, tefeciyi zengin etmeye çalışıyoruz, tüm ekonomiyi, ülkenin tüm zenginliklerini onların ve işbirliği yaptıkları yabancı firmaların kazancına peşkeş çekiyoruz; güzelim ormanlarımıza, otlaklarımıza, akarsularımıza kıyılarımıza acımasızca saldırıyor, kendi geleceğimizi karartıyoruz.
Tek şansı kolay kolay yanmayan dünyanın en güzel Sarıçam ormanlarına sahip Ardahan çevresinde orman ve otlağa çok zarar veren koyun sürüleri çoğalmaya başladı.
Şap hastalığı nedeniyle de Ardahan köylüsü çok zor durumda; benzer sesler çevre illerden de yükseliyor. Köylü hastalık önlemleri konusunda bilinçsiz. En aydın köylülerimiz bile hâlâ Şap ile Dabak hastalığının aynı şey olduğunu bilmiyor. Hastalık mortalitesi yani ölüm oranı çok yüksek olmayan, özel bir tedavisi bulunmayan, aşıların belli ölçüde koruyucu olabildiği virütik bir hastalık iken, bölgede hayvan ölümlerinin çokluğu ve üretim düşüşünün nedeni kamusal güçlerin bu konudaki yetersizliği ve köylümüzün bilinçsizliğidir. Burada en büyük ayıp Tarım Bakanlığı’nın ve onların taşradaki görevlilerindir. En büyük ayıp, köylümüzün yanında yer almayı başaramayan aydınlarımızındır.
Bir an bile geçirmeksizin yöremizdeki halkın sorunlarıyla ilgili aydınlatıcı çalışmaları yapmak, zor durumdaki üreticiye omuz vermek, el birliği ile doğamıza, geleceğimize sahip çıkmak zorundayız.
Gününüz aydın olsun değerli dostlar.
29 Temmuz 2025, Alper Akçam